UNESCO Türkiye Millî Komisyonu
UNESCO Türkiye Millî Komisyonu

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu

Sualtı Kültürel Mirası İzleme Grubu

Sualtı Kültürel Mirası Hakkında

Dünyamızın su altındaki zengin kültürel mirasına çoğu zaman gerektiği kadar ilgi gösterilmemektedir. Geçtiğimiz yüzyılda, karalarda yer alan arkeolojik alanlar medeniyetlerin gelişim süreçlerine ışık tutacak nitelikte bol miktarda bilgi sağlamış olsa da, gezegenimizin en büyük kısmını kaplayan okyanuslardaki sırların büyük bir çoğunluğu halen gün ışığına çıkartılmamıştır. Fakat okyanuslar, keşiflere çıkan atalarımızın ruhlarına dair eşsiz tanıklıkları ve karada bulunan alanlara nazaran çok daha iyi korunmuş gemi batıkları ve dalgalar tarafından yutulan şehir kalıntılarını içermektedir.

Bununla beraber, su altındaki kültürel mirasın yağmalanması ve ev sahipliği yaptığı kavramların yok edilmesinde hızlı bir artış yaşanmakta ve insanlığı bu mirastan yoksun bırakma tehdidi yaratmaktadır. Yüzyıllar süresince dalgalar tarafından korunan kalıntılar ve enkazlar, dalış teknolojilerinde gerçekleştirilen teknolojik gelişmeler sonrasında çok daha kolay ulaşılabilir ve zarar görebilir hale gelmiştir. Arkeolojik mirasın talan edilmesi ve dağıtılması, günümüzde yalnızca karada bulunan alanlarda değil, su altındaki alanlarda da yaşanmaktadır. Birçok üye devlet, kara üzerinde bulunan miraslarını daha iyi muhafaza etmek için adım atmış olsalar da, su altındaki kültürel mirasın büyük bir kısmı halen korunmasız bir şekilde kalmaktadır.

2001 senesinde gerçekleştirilen UNESCO Genel Konferansı’nda kabul edilen Su Altındaki Kültürel Mirasın Korunmasına Dair Sözleşme, devletlerin su altındaki miraslarını daha etkin bir şekilde korumasını amaçlamaktadır.

Üye devletlerin söz konusu sözleşmeyi dikkate almaları ve kırılgan sualtı mirasının varlığı ve korunması için acil önlemler alınması konularında farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. 2024 yılı Ocak ayı itibariyle Sözleşmeyi kabul eden 76 Taraf Devlet bulunmaktadır.

TEHLİKE ALTINDA BİR MİRAS

Günümüzde, gemi batıkları ve su altında yatan kalıntılar, gittikçe daha kolay erişilebilir hale gelmektedir. Her ne kadar kazı yapabilmek için profesyonel ekipman ve ileri seviyede eğitim gerekli olsa da, bu alanlar artık hazine avcılarının da erişebileceği alanlar haline gelmiştir.

ERİŞİM KOLAYLIĞINDAKİ ARTIŞ

• 1942-1943 tarihlerinde, Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan’ın oksijen tüpünü icat etmeleriyle, su altında daha derine dalmak mümkün olmuş ve böylelikle batıklar daha ulaşılabilir hale gelmiştir.

• 21. yüzyılın başında, açık devre dalgıçları 100 metreye kadar, kapalı devre dalgıçları ise 140 metreden daha derine inebilmektedirler.

• 1989 senesinde, Japon araştırma deniz altısı Shinkai 6.500, Sanriku’da deniz seviyesinin 6.527 metre altına inmiştir. Üç kişiden oluşan mürettebat, derin deniz araştırmaları için kullanılmaktadır. 1995 senesinde insansız araç Kaiko, 10.191 metre derinliğe inerek rekor kırmıştır.

YOK EDİLME ve TALAN EDİLME

YOK EDİLME

Uzun süre tuzlu deniz suyu altında kalan ve bu sayede korunmuş varlıklar, deniz yatağından çıkartılıp, hava ile temas ettiklerinde, hızlı bir şekilde bozulma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. Söz konusu varlığın korunabilmesi için, uygun tuz alınma ve muhafaza süreçlerinden geçmesi gerekmektedir. Örneğin 1840 senesinde, ünlü Mary Rose enkazından çıkartılan varlıklar açık artırmayla satıldıklarında, esas hali 15 kg. olan topların küçülerek 8 kg.’a indiği ortaya çıkmıştır. Belirli bir süre havaya maruz kalması ve sıcaklıkta meydana geliş, varlığın okside olmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca, kuruma esnasında deniz tuzu kristalize bir hal almış ve metalin yapısını değiştirmiştir. Bu gibi olaylar, aynı zamanda toprak ve tahtadan yapılan varlıklarda da etkili olmaktadır. Bu sebeple, uygun muhafaza olmadan gerçekleştirilen kazılar, istenmeden yapılan vandalizm eylemleri doğurabilir.

TALAN EDİLME

Su altındaki pek çok arkeolojik alan ağır talana ve hırsızlığa mahkum edilmiştir. 1974 gibi erken bir tarihte, gerçekleştirilen çalışmalar, Türkiye kıyılarında bilinen tüm su altı enkazlarının talan edildiğini göstermiştir. 1990’lı yıllara gelindiğinde, İsrailli arkeologlar, esasen İsrail sularında yer alan kültürel varlıkların neredeyse %60’ının çıkartıldığı ve kamusal koleksiyonlarda takip edilemeyecek şekilde dağıtıldıklarını bildirmişlerdir. Benzer şekilde, Fransız bilim insanları, Fransa’nın kıyılarında yer aldığı tahmin edilen batıkların, yalnızca %5’inin el değmemiş bir şekilde durduğunu tahmin etmektedirler.