Bugün, insanlığın en eski dostlarından biri olan, tarihi bizim tarihimizle iç içe geçmiş bir ağacı kutluyoruz.
Zeytin yetiştiriciliği beş kıtaya yayılmış olup, sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya, doğal kaynakların korunmasına ve kırsal toplulukların canlılığına katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, çölleşmeyi yavaşlatarak erozyonu önlemekte ve çevreyi daha fazla karbon tutarak korumaktadır. Dünyadaki zeytinliklerin yaklaşık %70'i sulama olmadan yetişmektedir, bu da zeytin ağacını ekolojik dayanıklılığın bir modeli haline getirmektedir. Dünya çapında bir milyardan fazla ağaçla, bu sektör milyonlarca kişinin geçim kaynağını oluşturmaktadır.
Ancak zeytin ağaçları, aşırı ticarileşme, kentleşme ve yerel zeytin çeşitlerinin kaybolması gibi giderek artan tehditlerle karşı karşıyadır. Kimyasal gübrelerin ve modern ilaçlama tekniklerinin artan kullanımı biyolojik çeşitliliği azaltırken, aşılama, budama, hasat ve yağ çıkarma gibi geleneksel bilgiler giderek yok olmaktadır.
Söz konusu zorluklar karşısında UNESCO, bu mirasın değerini korumak, aktarılmasını sağlamak ve farkındalığı artırmak amacıyla geleneksel zeytin yetiştirme uygulamalarını Acil Koruma Gerektiren Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine dâhil etmiştir.
Filistin Devleti'nin Battir bölgesindeki 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne kaydedilen bir kültürel peyzaj olan Zeytin ve Üzüm Ülkesi, geleneksel tekniklerin ve bunların korunmasının önemini göstermektedir: Yüzyıllardır, bu eşsiz taş teraslar ve sulama kanalları sistemi, suyu yerel aileler arasında eşit bir şekilde dağıtarak zeytin, üzüm ve sebze yetiştiriciliğini desteklemekte ve kültür ile doğa arasındaki uyumu örneklemektedir.
Barış ve uyumun evrensel bir sembolü olan zeytin ağacı, UNESCO Genel Merkezi'ndeki Hoşgörü Meydanı'nda yetişmektedir. Bu ağaç, kuruluşumuzun tüzüğünün başlangıç sözlerinin yazılı olduğu bir anıtın önünde durmaktadır. Bu sözler, bugün hepimizin hatırlaması gereken sözlerdir: “Savaşlar insanların zihninde başladığına göre, barışın savunması da insanların zihninde inşa edilmelidir.”